“Risale-i Nur’dan ders alan; elbette çok masumların kanını ve hukukunu zayi’ eden fitnelere girmez ve bilhâssa tecrübeleriyle, mükerreren akîm ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmaz.
Ve bu on senedeki on fitnelere, Risale-i Nur’un şakirdlerinin ondan birisi,belki aslâ hiçbirisi karışmadığı gösterir ki; risaleler, bu fitnelere zıd ve asayişi temine medardırlar.”
(Tarihçe-i Hayat – 233)
“Hodfüruş ve siyaset bataklığına düşmüş bazı insanlar, bana tarafgirane, rakibane bir nazarla bakıyorlar. Güya ben de onlar gibi dünya cereyanlarıyla alâkadarım.
Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.”
(Mektubat – 71)
“Biz, imanı kurtarmak ve Kur’ana hizmet için; Mekke’de olsam da, buraya gelmek lâzımdı.
Çünki; en ziyade burada ihtiyaç var.
Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtela olsam ve zahmetler çeksem; yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için, burada kalmağa Kur’andan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.”
(Emirdağ-1 – 195)
“Türk gençliği uyumuyor. Bu kahraman İslâm Türk milleti başka bir devletin boyunduruğu altına giremez. Fedakâr Müslüman gençliği, sahip olduğu tahkikî iman kuvvetiyle, vatanını sattırmaz. Dindar, cengâver Türk milleti ve imanlı, cesur Türk gençliği korkmaz.”
(Şualar – 546)
“Biliniz ki: Asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse; bütün fabrika herc ü merc olur.
Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şâhiddir. “
(Tarihçe-i Hayat – 69)
“İslâmiyete darbe vuranların başlarında öyle müthiş bir patlayış olacak ki, kıyamete kadar unutulmayacak”
(Kastamonu – 86)
“…zalimlerin kılınçlarına dayanmak; hakkaniyet-i Kur’aniye elbette tenezzül etmez. Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine; Hâlık-ı Kâinat’ın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur’an’a farz ve vâcibdir.”
(Kastamonu – 208)
“Nur mekteb-i irfanının talebeleri, kalbler üzerinde işler; emniyet ve asayişin bekçisini kafalara, kalblere yerleştirir.
Bizim iman derslerimiz; anarşiye karşıdır, bozgunculuğa karşıdır, farmasonlara ve komünistlere karşıdır.
Memleketin bütün zabıta dairelerinden sorulsun; beşyüz bin Nur irfan mektebi talebesinden birinin olsun nizam ve intizama aykırı bir vukuatı var mıdır? Yoktur. Elbette yoktur.
Çünki hepsinin kalbinde; nizam ve intizamın en sağlam muhafızı olan, iman bekçisi vardır.”
(Tarihçe-i Hayat – 652)
1.BÖLÜM
Dinimizin şiddetle men’ ettiği şeylerden birisi de fitne – bozgunculuk ve anarşidir. Hakikî bir mümin, bir Müslüman fitneye, anarşi ve teröre karşıdır ve bunları doğuran ihtilal/darbe girişimlerine de aynı şekilde karşıdır. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 7 sene geçti ve kahraman Anadolu insanının cesareti, gayret ve fedakârlığı ile bu büyük fitne hareketi akamete uğratıldı, Elhamdülillah. Rabbim, hain-i din olan kesimlere, küresel güç odaklarına, onlara uşaklık eden şerli oluşumlara fırsat vermesin! Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, nurlu eserleriyle ve sadık talebeleriyle, bu tip zararlı oluşumlara karşı, hayatları boyunca var güçleriyle mücadele etmişlerdir ve bu çeşit zararlı teşekkülleri, eserlerinin muhtelif yerlerinde şöylece tasnif ve tarif etmiştir:
“… medar-ı teselli olan dostluk ve kardeşâne cemaat ve toplanmak ve samimâne uhrevî cem’iyet ve uhuvvet, hem siyasî cephesi olmadığı halde ve bilhâssa hem dünya hem din hem âhiret saadetlerine kat’î vesile olarak iman ve Kur’an dersinde hâlis bir dostluk ve hakikat yolunda bir arkadaşlık ve vatanına ve milletine zararlı şeylere karşı bir tesanüd taşıyan Risale-i Nur şakirdlerinin pek çok takdir ve tahsine şâyan ders-i imanda toplanmalarına, ‘CEM’İYET-İ SİYÂSİYE’ NAMINI VERENLER, elbette ve herhalde; YA GAYET FENA BİR SURETTE ALDANMIŞ(1) veya GAYET GADDAR BİR ANARŞİSTTİR(2) ki HEM İNSANİYETE VAHŞİYANE DÜŞMANLIK EDER HEM İSLÂMİYET’E NEMRUDANE ADAVET EDER hem hayat-ı içtimaiyeye anarşiliğin en bozuk ve mütereddi tavrıyla husumet eder ve bu VATANA ve MİLLETE ve HÂKİMİYET-İ İSLÂMİYEYE ve DİNÎ MUKADDESATA KARŞI MÜRTEDANE, MÜTEMERRİDANE, ANUDANE MÜCADELE EDER. VEYA ECNEBİ HESABINA BU MİLLETİN CAN DAMARINI KESMEYE VE BOZMAYA ÇALIŞAN EL-HANNAS BİR ZINDIKTIR(3) ki; HÜKÛMETİ İĞFAL ve ADLİYEYİ ŞAŞIRTIR, tâ o şeytanlara, firavunlara, anarşistlere karşı şimdiye kadar istimal ettiğimiz manevî silâhlarımızı kardeşlerimize ve vatanımıza çevirsin veya kırdırsın.” (Şualar – 288)
“… Efendiler! Otuz kırk seneden beri ECNEBİ HESABINA ve KÜFÜR ve İLHAD namına bu MİLLETİ İFSAD ve BU VATANI PARÇALAMAK FİKRİYLE; KUR’AN HAKİKATINA ve İMAN HAKİKATLARINA HER VESİLE İLE HÜCUM EDEN ve ÇOK ŞEKİLLERE GİREN BİR GİZLİ İFSAD KOMİTESİNE(4) karşı bu mes’elemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi şaşırtan ONLARIN MÜSLÜMAN KİSVESİNDEKİ PROPAGANDACILARINA(5) hitaben fakat sizin huzurunuzda zahiren sizin ile birkaç söz konuşacağıma müsaade ediniz.” (Fakat ikinci gün beraet kararı, o dehşetli konuşmayı geriye bıraktı.) (Şualar – 288)
1, 2, 3, 4, 5 diye numaralandırdığım ifadelere dikkat ederseniz;
- FENA BİR SURETTE ALDANMIŞ OLANLAR
- GADDAR ANARŞİSTLER
- EL-HANNAS ZINDIKLAR
- GİZLİ İFSAD KOMİTESİ ve
- MÜSLÜMAN KİSVESİNDEKİ PROPAGANDACILAR
şeklinde 5 kısma ayrılmıştır
Rabbim, hassaten 1. grupta olan ALDANMIŞ OLANLARI AYILTSIN, İNTİBAHA GETİRSİN! 2, 3, 4 ve 5. GRUBA GİRENLERE DE FIRSAT VERMESİN, ONLARIN TUZAKLARINI, KENDİ BAŞLARINA GEÇİRSİN!
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri; ‘Eski Said’ tabir ettiği dönemde 31 Mart hadisesinde(bir çeşit darbe girişiminde), Jön Türkler de denilen İttihad ve Terakki Hükûmetine karşı isyan etmiş olan 8 tabur askeri, oldukça etkileyici bir nutukla isyandan vazgeçirmiştir. Bu nutku, birazdan sizlerle paylaşacağım inşaallah. Ama onun öncesinde, şunu da belirtmekte fayda var; Üstad Bediüzzaman Said Nursî hazretleri ve talebeleri, fitnelere kapı aralayan ve anarşiye adeta davetiye çıkaran bu çeşit darbe girişimlerine, her zaman için karşı durmuşlardır. Ve günümüzde varlığını biiznillah devam ettiren Risale-i Nur talebeleri de aynı çizgide devam etmektedirler. Bu konuya tekrar geleceğiz inşaallah.
İşte isyan etmiş 8 taburu itaate getiren ve darbe girişiminden vazgeçiren o etkileyici nutuk(Bir kısmını buraya alacağım; merak edenler adı geçen eserden devamını okuyabilirler):
2.BÖLÜM
“Harbiye nezaretindeki askerler içine cuma günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaata getirdim. Nasihatlarım tesirini sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:
Ey asakir-i muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslam’ın namusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatınıza vâbestedir. Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslam’a zulmediyorsunuz.Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz.
Biliniz ki: Asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika herc ü merc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahiddir.
Siz Şeriat dersiniz, hâlbuki Şeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur’an’la, hadîsle, hikmetle, tecrübeyle sabittir ki: Sağlam dindar, hakperest ulü’l-emre itaat farzdır.Sizin ulü’l-emriniz, üstadınız; zabitlerinizdir.
Nasıl ki mahir mühendis, hâzık tabib bir cihette günahkâr olsalar; tıb ve hendeselerine zarar vermez. Kezalik münevverü’l-efkâr ve fenn-i harbe aşina, mektebli, hamiyetli, mü’min zabitlerinizin bir cüz’î nâmeşru hareketi için itaatınıza halel vermekle Osmanlılara, İslâmlara zulmetmeyiniz! Zira itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir.”
(Devamını okumak için bakınız: Tarihçe-i Hayat, sahife: 69)
Görüldüğü gibi, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri; daima müsbet hareket etmiş ve dâhilde(vatan hudutları içinde) menfi harekete(darbe vb. yıkıcı eylemlere) izin vermemiştir ve: “Maddi mübarezeden, Kur’an bizi men’ ediyor” demiştir.
Şimdi kendisine değişik zamanlarda yöneltilen bazı ithamvarî (suçlayıcı) suallere vermiş olduğu cevaplarını sizlerle burada paylaşmak istiyorum:
- (ESKİŞEHİR MAHKEME MÜDAAFASINDAN)
“Eğer idare-i millet ve asayiş-i memleketin hakikî esaslarını bilmeyen bir cahil hamiyetfüruş dese: ‘Senin risalelerin, asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar olabilir cihetiyle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hazıraya itiraz etsen, risalelerin kuvvetiyle bir gaile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz.’
EL-CEVAB: Risale-i Nur’dan ders alan, elbette çok masumların kanını ve hukukunu zayi’ eden fitnelere girmez ve bilhâssa tecrübeleriyle, mükerreren akîm ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmaz. Ve BU ON SENEDEKİ ON FİTNELERE, RİSALE-İ NUR’UN ŞAKİRDLERİNİN ONDAN BİRİSİ, BELKİ ASLÂ HİÇBİRİSİ KARIŞMADIĞI GÖSTERİR Kİ; RİSALELER, BU FİTNELERE ZID VE ASAYİŞİ TEMİNE MEDARDIRLAR.
Acaba idarece ve asayişi muhafazaca; bin imanlı adam mı yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır?
Evet, iman, güzel seciyeler vermekle hem merhamet hissini, hem zarar vermekten sakınmak meylini verir.
Amma benim ihtiyatsızlığım ise, bu on üç senedir imkân dairesinde ne kadar elimden gelmişse hükûmetin nazar-ı dikkatini celbetmemek ve onunla uğraşmamak ve işlerine karışmamak için Isparta vilayetine malûm olan hârika bir surette münzeviyane ve merdümgirizane ve müşfikkârane ve siyasetten müctenibane yaşadığımı bu memleket bilir…” (Devamı için bakınız: Tarihçe-i Hayat, sahife: 232)
- “Eğer böyle bir adam dünyaya karışsa idi ve karışmağa arzusu olsa idi ve HİZMET-İ KUDSİYESİ MÜSAADE ETSE İDİ, Menemen hâdisesinin ve Şeyh Said Vakıasının onar misli olacak bir tarzda karışırdı. Dünyaya işittirecek bir top sadâsı, bir sinek sadâsına inmeyecekti.” (Tarihçe-i Hayat, 260)
- “Ehl-i dünya diyorlar ki: O kadar belalar gördük ki KİMSEYE EMNİYETİMİZ KALMADI. SANA NASIL EMİN OLABİLİRİZ Kİ FIRSAT SENİN ELİNE GEÇSE, ARZU ETTİĞİN GİBİ KARIŞMAZSIN?
EL-CEVAB: Evvelki noktalar size emniyet vermekle beraber; memleketimde, talebe ve akrabam içinde, beni dinleyenlerin ortasında, heyecanlı hâdiseler içinde dünyanıza karışmadığım halde; DİYAR-I GURBETTE ve YALNIZ, TEK BAŞIYLA, GARİB, ZAÎF, ÂCİZ, BÜTÜN KUVVETİYLE ÂHİRETE MÜTEVECCİH, İHTİLATTAN, MUHABEREDEN KESİLMİŞ, İMAN ve ÂHİRET MÜNASEBETİYLE uzaktan uzağa yalnız bazı ehl-i âhireti dost bulan ve başka herkese yabani ve herkes de ona yabani nazarıyla bakan bir insan; SEMERESİZ TEHLİKELİ DÜNYANIZA KARIŞSA, MUZAAF BİR DİVANE OLMAK GEREKTİR.”(Mektubat, 69)
- “Bana zulüm ve cefayı reva gören devr-i sâbıkın yaptığı isnadların ikincisi, EMNİYET ve ASAYİŞİ İHLALDİR. Bu vehim ve hayal ile, bu düzme isnad ile yirmisekiz sene bana ceza çektirdiler. Memleket memleket, mahkeme mahkeme süründürdüler. Zindandan zindana attılar. Kimse ile görüştürmediler. Tecrid ettiler, zehirlediler, türlü türlü hakaretlerde bulundular.
BİZ ki beş yüz bin fedakâr NUR TALEBELERİ, memleketin her tarafında EMNİYET ve ASAYİŞİN FAHRÎ MANEVÎ MUHAFIZLARIYIZ; bize böyle bir isnadda bulunmaları, günahların en büyüğüdür.
Onlar bize o kadar zalimane ihanetlerde bulundukları halde; biz aslâ hislerimize kapılmayarak, gönüllerde emniyet ve asayişi temin yolunda, iman ve Kur’ana hizmet yolunda, gafletle anarşiye sapanları, düştükleri fevza gayyasından kurtarmak yolunda çalışmaktan bir an hâlî kalmadık.
Muhterem hâkimler, şunu kat’î olarak arz ederim ki; bu delilsiz bir iddia değildir. Bizim zulüm ve menfâ sahamız olan ALTI VİLAYETİN ALTI MAHKEMESİ, uzun ve ince tedkikler neticesinde, EMNİYET VE ASAYİŞİ İHLÂL YOLUNDA HİÇBİR VUKUAT KAYDETMEMİŞTİR.
Bu hareketimiz isbat eder ki; Nur mekteb-i irfanının talebeleri, kalbler üzerinde işler, EMNİYET VE ASAYİŞİN BEKÇİSİNİ KAFALARA, KALBLERE YERLEŞTİRİR.
Bizim İMAN DERSLERİMİZ ANARŞİYE KARŞIDIR, BOZGUNCULUĞA KARŞIDIR, FARMASONLARA ve KOMÜNİSTLERE karşıdır.
Memleketin bütün zabıta dairelerinden sorulsun, BEŞ YÜZ BİN NUR İRFAN MEKTEBİ TALEBESİNİN BİRİNİN OLSUN NİZAM VE İNTİZAMA AYKIRI BİR VUKUATI VAR MIDIR? YOKTUR.
Elbette yoktur. Çünki hepsinin kalbinde, nizam ve intizamın en sağlam muhafızı olan iman bekçisi vardır…
…Biz Nur mekteb-i irfanı şakirdlerinin Kur’an-ı Hakîm’den aldığımız hakikat dersi şudur ki: Evde yahut bir gemide, bir masum, on câni bulunsa, adalet-i Kur’aniye o masumun hakkına zarar vermemek için o haneyi, o gemiyi yakmayı men ettiği halde; on masumu bir tek câni yüzünden mahv için, o hane, o gemi yakılır mı? Yakılırsa en büyük zulüm, en büyük hıyanet ve gadir olmaz mı?
Bu SEBEPLE ASAYİŞİ İHLÂL YOLUNDA YÜZDE ON CANİ YÜZÜNDEN, DOKSAN MASUMUN HAYATINI TEHLİKEYE VE ZARARA SOKMAYI ADALET-İ İLAHİYE VE HAKİKAT-İ KUR’ANİYE ŞİDDETLE MEN’ETTİĞİ İÇİN; BİZ BÜTÜN KUVVETİMİZLE BU DERS-İ KUR’ANİYEYE İTTİBAEN ASAYİŞİ MUHAFAZAYA KENDİMİZİ DİNEN MECBUR BİLİRİZ.
İşte bizi böyle haksız isnadlarla itham eden devr-i sâbıktaki gizli düşmanlarımız şübhe yok ki; ya siyaseti dinsizliğe âlet etmek istediler yahut bilerek, bilmeyerek bozuk ideolojileri memleketimize yerleştirmek gayretine düştüler. Görülüyor ki, nizam ve intizamı bozan, maddî manevî memleketin emniyet ve asayişini ihlâl eden bizler değil, asıl onlardı.
HAKİKÎ BİR MÜSLÜMAN, SAMİMÎ BİR MÜ’MİN HİÇBİR ZAMAN ANARŞİYE VE BOZGUNCULUĞA TARAFTAR OLMAZ. DİNİN ŞİDDETLE MEN’ETTİĞİ ŞEY, FİTNE VE ANARŞİDİR. Çünki anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhir zamanda ‘Ye’cüc ve Me’cüc’ komitesi olduğuna Kur’an-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.”(Tarihçe-i Hayat, 653)
Risale-i Nur külliyatında bu mealde çok yerler var, şimdilik bunlarla iktifa ediyoruz
Gelelim, meş’um yani uğursuz 15 Temmuz 2016 darbe girişimini yapan malûm yapılanmaya.
Bu mevzubahis yapılanma uzun yıllar, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerini, kendi sinsi ve alçakça planlarına perde ve âlet ederek nihayet o darbe girişiminde bulundular. Bakınız, yukarıda paylaştığım parçalarda Üstad Hazretleri’nin devamlı olarak dâhilde müsbet hareket etmeyi ders verdiğini ve asayişi muhafazaya dinen mecbur olduğumuzu ve hakiki nur talebelerinin asayişin fahrî ve manevî muhafızları olduklarını belirtmektedir. Ama “ARI SU İÇER, BAL AKITIR; YILAN SU İÇER, ZEHİR DÖKER” sözüne muvafık bir şekilde hakiki nur talebeleri, senelerden beri, bir su menbaı gibi olan Nur Risalelerinden kana kana içip oradan aldıkları iman ve marifetullah balını, muhtaç olan insanların akıl, kalp ve ruhlarına akıtırlarken fetöcüler ise bozuk olan metabolizmaları gereğince hareket ederek milleti yılan gibi zehirlemişler veya eşek arısı gibi sokmuşlardır.
3.BÖLÜM [MAKALENİN 3. VE SON KISMI]
Biz nur talebeleri olarak muazzez Üstadımızın buyurduğu gibi: “Bizler, imanın cereyanındayız ve başka dünyevî ve siyasi cereyanlarla, zararlı teşebbüslerle alakamız yoktur ve tenezzül de etmeyiz. İki elimizle nura, yani Kur’an’a ve iman hizmetine sarılmışız. Ve yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir; siyaset topuzunu tutacak elimiz yoktur.” diyoruz.
Üstad Hazretleri, menfî bazı güç odaklarının tahrikleriyle vukua gelen Menemen, Ticani meselesi vb. hâdiseler için “vatana ve millete çok zararlı ve akim teşebbüsler” tabirini istimal etmiştir. Ve vefatından önce en son kaleme aldığı bir mektupta da “DÂHİLDEKİ CİHAD MANEVÎDİR; MADDÎ CİHAD, ANCAK HARİCİN TECAVÜZATINA KARŞIDIR.” Demiştir. Yani, bu vatan sınırları içerisinde “maddî kılıçla cihad” adı altında Türk – Arap – Kürd vb. kardeş unsurları birbiriyle çarpıştırmak, kardeş kanı akıttırmak kesinlikle caiz değildir. Kılıçla – silahla cihad, ancak gayr-ı müslim devletlerin bizim vatanımıza karşı olan tecavüzatına mukabele etmek için olabilir. Hatta Hilafet-i İslâmiyeyi ve Şeair-i Diniyeyi tekrar ihya etmek için kıyam eden, kendisini din için maddî – kılıçla cihada memur ve muvazzaf addeden, öyle gören ve bu hususta mektup yazarak kendisine destek vermesini isteyen bir zâta, Üstad Hazretleri şöyle cevap vermiştir: “ ‘Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir’ diyerek yardım isteyen bir zâtın mektubuna: TÜRK MİLLETİ, ASIRLARDAN BERİ İSLÂMİYET’E HİZMET ETMİŞ VE ÇOK VELİLER YETİŞTİRMİŞTİR. BUNLARIN TORUNLARINA KILINÇ ÇEKİLMEZ, SİZ DE ÇEKMEYİNİZ; TEŞEBBÜSÜNÜZDEN VAZGEÇİNİZ. MİLLET, İRŞAD VE TENVİR EDİLMELİDİR!” diye cevap gönderiyor.(Tarihçe-i Hayat, 150)
Ve yine tek parti döneminde 1930’lu yıllarda kaleme aldığı şu yazı da çok ibretli mesajlar içermektedir:
[Bu mektupla yazımı noktalamak istiyorum. Bu yazıda dikkat çeken bir husus da gerek 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde bulunanlar yüzünden bir çeşit töhmet altında kalan dinî cemaatlere(Nur cemaati ve tarikatlar vb.) ve gerekse hükûmet canibinde olanlara bakan çok isabetli mesajlar içermesidir. Birlikte okuyup değerlendirelim:]
“MAHKEMENİN REİS VE A’ZÂLARINDAN EHEMMİYETLİ BİR HAKKIMI TALEB EDERİM
Şöyle ki: Bu mes’elede yalnız şahsım medar-ı bahis değil ki siz beni tebrie etmekle ve hakikat-i hale muttali olmanızla mes’ele hallolsun. Çünki;
EHL-İ İLİM ve EHL-İ TAKVANIN ŞAHS-I MANEVÎSİ(bu tabirin o zamandaki karşılığı sadece ÜSTAD HAZRETLERİ VE NUR TALEBELERİ iken;bunun günümüzdek karşılığı;HALİSANE BİR ŞEKİLDE KUR’AN’A VE İMANA HİZMET EDEN NUR CEMAATİ VE TÜM İSLÂMÎ CEMAATLER’dir),bu mes’elede NAZAR-I MİLLETTE İTHAM ALTINA GİRDİĞİ VE HÜKÛMETE DAHİ, EHL-İ TAKVA VE İLME KARŞI BİR EMNİYETSİZLİK GELDİĞİ (ve EHL-İ TAKVA VE İLİM(TEHLİKELİ VE ZARARLI TEŞEBBÜSLERDEN(darbeler gibi) NASIL SAKINACAĞINI BİLMESİ LÂZIM OLDUĞU İÇİN;benim müdafaatımın kendim kaleme aldığım bu son kısmını, herhalde yeni huruf ile, matbaa vasıtasıyla intişarını isterim.
Tâ ki EHL-İ TAKVA VE EHL-İ İLİM, ENTRİKALARA KAPILMAYIP ZARARLI, TEHLİKELİ TEŞEBBÜSLERE YANAŞMASINLAR(yani imana ve Kur’an’a hizmet etmeyi hedeflemiş olan hiçbir dinî cemaat; darbe gibi zararlı teşebbüslere kendilerini kaptırmasınlar, öyle hadiselerden uzak dursunlar) ve
HÜKÛMETİN ŞAHS-I MANEVÎSİ, NAZAR-I MİLLETTE İTHAMDAN KURTULSUN
Ve HÜKÛMET DAHİ; EHL-İ İLİM HAKKINDA EMNİYET ETSİN(yani, hükûmet de darbe girişimine tevessül etmeyen, öyle zararlı eylemlere bulaşmayan, sadece imana ve Kur’an’a hâlisane hizmet eden dinî cemaatlere güven duysun) ve BU ANLAŞILMAMAZLIK ORTADAN KALKSIN.
Ve HÜKÛMETE ve MİLLETE ve VATANA ÇOK ZARARLI DÜŞEN BU GİBİ HÂDİSELER ve ANLAŞMAMAZLIK DAHA TEKERRÜR ETMESİN(tekrar yaşanmasın).” (Tarihçe-i Hayat,237)
Biz de Rabbimizden dua ve niyaz ediyoruz ki dine, vatana, hükümete ve millete zararlı düşen böyle hâdiseler, bir daha tekerrür etmesin.
Allah’a emanet olunuz…
(Sinan Yaman)