Kur’an-ı Hakîm’de Saffat Suresinin 102-111.ayetlerinde; Hz. İbrahim(as) ile oğlu Hz. İsmail(as) arasında geçen bir muhavere vardır ve şöyledir:
Görüldüğü gibi; hem Hz. İbrahim(as),hem de ileride kendisi gibi bir peygamber olacak oğlu Hz. İsmail(as);büyük bir teslimiyet, sadakat, metanet ve sabır göstererek Yüce Allah’ın emrine boyun eğmişlerdir
Bütün anne-babaların ve de evlâdlarının, gerek bu kıssadan ve gerekse mukaddes kitabımız olan Kur’an’da geçen, buna benzer (Yusuf Suresi, Lukman Suresi gibi) kıssalardan ehemmiyetli birer hisse almaları ve ders çıkarmaları gerekiyor
Kurban, Arapçada kelime manası olarak yakınlık-yakınlaşmak demektir
Dinî olarak da; Allah’a(rızasına, lütfuna, muhabbetine) yakınlaşmak demektir
Yani; bizler kestiğimiz kurbanlar ile aslında şunu ifade etmeye çalışıyoruz:
“Ya Rabbi!Senin emrin ve rızan için,bu kurbanı Senin yüce isminle keseceğim inşâallah
Ve gerekirse-yeri geldiğinde hiç çekinmeden,tereddüt göstermeden kendi canımı,aile efradımı,malımı ve herşeyimi de yine bu yolda,bu uğurda seve seve feda etmeye,kurban vermeye hazırım”
Sevgili Peygamberimiz(asm); Hz. Aişe(ra) validemize, bir küçük baş kurban kesip, dağıtmasını emretmiştir
Hz. Aişe(ra) validemiz bu vazifeyi ifa ettikten sonra, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz ona sormuş:
-Ya Aişe,kurbanı ne yaptın?
Hz. Aişe(ra):
-Hepsini fakirlere, akraba ve komşulara dağıttım; bize de bir tek bu kol kaldı Ya Rasulallah”
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz(asm) tebessüm etmiş ve:
-Hayır Ya Aişe! Bize, aslında dağıttıklarımız kaldı” buyurmuştur (Yani, ondan gelen sevap ve alanların hayır duaları bize kaldı)
Ashab-ı Kiram: “Anam, babam ve canım; Sana feda olsun Ya Rasulallah!” diyorlarmış ve bu sadece söylemde kalmıyor, fiiliyata da geçiyormuş
Bu hususta, Risale-i Nur Külliyatı’nda şu ifadelere rastlayabiliriz:
“Bedevi bir kavim ve ümmi bir muhitte; hayat-ı içtimaiyeden ve efkâr-ı siyasiyeden hâlî ve kitabsız ve fetret asrının karanlıklarında bulunan ve pek az bir zamanda en medenî ve malûmatlı ve hayat-ı içtimaiyede ve siyasiyede en ileri olan milletlere ve hükûmetlere üstad ve rehber ve diplomat ve hâkim-i âdil olarak, şarktan garba kadar cihanpesendane idare eden ve SAHABE namıyla dünyada namdar olan cemaat-i meşhurenin; ittifakla CAN ve MALLARINI,PEDER ve AŞİRETLERİNİ FEDA ETTİREN bir kuvvetli imanla tasdikleridir”
(Şualar Shf:132)
Sahabe mesleğinin bir cilvesi olan Nur mesleğinde de; yakın bir geçmişte, Kur’an ve iman hakikatlarının neşir ve intişarları uğrunda 3 tane birbirinden değerli ağabeylerimiz şehid olup, canlarını feda ve kurban eylemişlerdir
BİRİNCİSİ: Üstad Hazretleri hapse girmesin, eziyet çekmesin diye ve yalan ifade de vermemek için: “Ya Rabbi; şu anda canımı al” diyerek mahkeme salonunda vefat eden istikamet şehidi olan merhum binbaşı Asım ağabey…
İKİNCİSİ: Denizli Hapishanesinde zehirlenen Üstad Hazretleri’ne bedel: “Ya Rabbi! Onun yerine beni al, müslümanların O’nun yaşamasına ihtiyaçları var” diyerek Üstada bedel kendini feda eden büyük şehid merhum Hâfız Ali ağabey…
ÜÇÜNCÜSÜ:Bir manzum kasidesinde:
“Bab-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem
Dahi NEZRİM BU Kİ; CANIM SANA KURBAN OLACAK” diyerek, yine Üstadına bedel kendi canını nezr ve feda eden-kurban veren Denizli kahramanı şehid Hasan Feyzi ağabey…
Cenab-ı Hak; cümlesinin makamlarını âlî eylesin, mekanlarını Cennetül-Firdevs yapsın ve bizleri de, onların himmet ve şefaatlerine nâil eylesin
Nasılki bir nefer(yani asker); fisebilillah cihad ederken telef olup, şehid oluyor ve başkasının belki 40 senede nail olamadığı bir evliyalık derecesine ulaşıyor; yüksek bir mertebe kazanıyor.
Öyle de; Allah, kendi emri ve rızası için kestiğimiz kurbanlıkları da, kendi sahiplerine sıratta burak olmakla mükâfatlandıracaktır.
Bu hususta, Risale-i Nur’da şu ifadeler geçmektedir:
“Hem o Rahman’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki; nasıl vazife uğrunda, MÜCAHEDE İŞİNDE TELEF OLAN BİR NEFERE,ŞEHADET RÜTBESİNİ VERİYOR ve KURBAN OLARAK KESİLEN BİR KOYUNA; ÂHİRETTE CİSMANÎ BİR VÜCUD-U BÂKİ VEREREK SIRAT ÜSTÜNDE, SAHİBİNE BURAK GİBİ BİR BİNEKLİK MERTEBESİNİ VERMEKLE MÜKÂFATLANDIRIYOR.”
(Sözler Shf:203)
Kurbanlarımızı keserken; aynı zamanda bizde olması muhtemel olan gizli şirklere yol açan bütün şerikleri de kesip atalım İnşâallah
Hz. Musa(as) Allah’ın emriyle, bir buzağıyı kavmi olan beni isrâilin gözlerinin önünde yere yatırıp boğazlamakla; o dönemde ineğe-boğaya tapma ideolojisine saplanmış olan kavmine güzel bir ders verip, onları o şirkten kurtarmıştır.
İşte bizler de; kurbanlarımızı keserken; hem herşeyimizi(canımızı,malımızı,evlad-u iyalimizi) Allah yolunda kurban etmeye hazır olduğumuzu ifade etmekle beraber; gizli ve aşikar şirkleri kalbimizden söküp atmaya niyet edelim ve bizi Rabbimizin dergahından uzaklaştıran o şerikler ile olan tüm bağlarımızı keselim ve yine gıybet, dedikodu, yalan vb. kötülükleri dilimizden ve suretperestliği gözümüzden kesip, koparıp atalım
Unutmayalım ki; bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
Hz Ali(ra) da şöyle demiştir:
“Günahsız geçen her gün, bayramınızdır”
Bu hususta Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri şöyle demiştir:
“…bîçare insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya meftun olan ruhunu güldürecek, sevindirecek, MEŞRU DAİRESİNDE ve MÜTEŞEKKİRANE, HUZURKÂRANE, GAFLETSİZ, MASUMANE EĞLENCELERDİR ve SEVAB CİHETİYLE BÂKİ KALAN SEVİNÇLERDİR.
Bunun içindir ki; BAYRAMLARDA GAFLET İSTİLA EDİP, GAYR-I MEŞRU DAİREYE SAPMAMAK İÇİN, RİVAYETLERDE ZİKRULLAHA ve ŞÜKRE ÇOK AZÎM TERGİBAT VARDIR.
TÂ Kİ; BAYRAMLARDA O SEVİNÇ ve SÜRUR NİMETLERİNİ ŞÜKRE ÇEVİRİP, O NİMETİ İDAME ve ZİYADELEŞTİRSİN.
Çünki şükür, nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.”
Said Nursî
(Lemalar Shf:275)
Rabbim; takvalı, günahsız, bol zikirli (Arefe günü 1000 ihlas-ı şerif okumak, telbiye ve 23 vakit namazlarda teşrik tekbirlerini getirmek gibi), bol şükürlü ve de gafletsiz bir bayramı geçirmeyi, idrak etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin…
Kurban Bayramınız mübarek olsun…