Mukaddes kitabımız Kur’an’da şu mealde bir ayet vardır:
“Yine O’nun ayetlerindendir ki; size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza muhabbet ve merhamet vermiştir.
Düşünen bir topluluk için; elbette bunda Allah’ın varlığına ve birliğine, kudret ve rahmetine deliller vardır “ (Rum Suresi, 20)
Dinimizde “kadın”ın yerinin kıymet ve ehemmiyeti ile alakalı başka ayet ve hadisler de vardır. Peygamber Efendimiz (asm) Veda Hutbesi’nde de bu konuya değinmiş ve şöyle buyurmuştur:
–Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa, hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları: meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.”
Görüldüğü gibi erkeklerin kadınlar, yani hanımları üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler yani kocaları üzerinde hakları vardır.
Bu karşılıklı haklar dinimizde çok güzel ve net bir şekilde ifade edilmiş ve belirlenmiştir.
Dinimiz, geleceğin kadınları, eşlerinin hanımı, çocuklarının annesi olmaya aday olan kız çocuklarının diri diri gömülmelerini yasaklamış; bu vahşi ve çirkin cahiliye adetini ortadan kaldırmıştır.
Ve bu vahşi adetin günümüzdeki modern versiyonu sayılan kürtajı da haram kılmıştır!
Bu hususta şu ayet nazil olmuştur:
وَاِذَا الْمَوْءُ۫دَةُ سُئِلَتْۙـ﴿٨ـ﴾ بِاَىِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْۚـ﴿٩ـ﴾
“Diri diri toprağa gömülen kıza hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…”
(Tekvir Suresi,8-9)
Sevgili Peygamberimiz (asm) kız çocuklarını çok sevmiş ve:
– “Kız çocuklarını hor görmeyin, ben de kız çocuklarının babasıyım”, buyurmuştur. Başka bir hadîste ise:
“Erkek çocuğu nimet, kız çocuğu hasenedir. Allah, nimetin hesabını sorar ama haseneye mükâfat verir“ (Hakîm)
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, talebesi Re’fet Bey’in bu hususta tevcih ettiği bir suale şöyle cevap vermiştir:
“وَ لَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰى
âyetine dair şimdi cevab vermeye vaktim müsaid değil.
Sıhhatını bilmiyorum fakat rivayet ediliyor ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki:
“Oğlan çocuğunu seviniz.”
Demişler: – Kızları ne için istisna ettin?
Ferman etmiş ki: -Kızlar kendi kendini sevdirirler; onlar fıtraten sevimlidirler.
Evet kız, şefkat ve cemalin mazharı olduğundan erkek çocuğundan daha ziyade sevilir. Bâhusus bu zamanda ebeveyn hakkında kızlar daha mübarektir. Çünki tehlike-i diniyeye çok maruz olmuyorlar.”
(Barla Lâhikası Shf:346)
Yine aynı kitapta talebesi Re’fet Bey’i tebrik sadedinde şöyle demiştir:
“Aziz, sıddık, müdakkik kardeşim Re’fet Bey!
Evvelâ: Nevzad-ı mübarekin dünyaya gelmesini sizin için bir fâl-i hayr olarak tebrik ediyorum. İnşâallah وَ لَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰى
(“Erkek çocuk, kız çocuğu gibi değildir”{Âl-i İmran, 36} ) sırrına mazhar olacak…”
(devamı için bkz Barla Lâhikası shf:345)
Yine Hanımlar Rehberi isimli kitapta da şöyle demiştir:
“Bazı ehadîs-i şerife ile işaret var ki: “Âhir zamanda kadınlar taifesinde hakaik-i imaniye ziyade inkişaf edecek. O zamanın dalalet tehlikelerinden bir derece mahfuz kalacaktır.”
Bir hadîs-i şerif ferman eder ki:
عَلَيْكُمْ بِد۪ينِ الْعَجَائِزِ
Yani “Âhir zamanda ihtiyar kadınların dinlerine iktida ediniz.”
Demek şefkat kahramanları olan kadınlar, o seciye-i şefkatten çıkan samimiyet ve ihlas ile o zamanın riyakârane dalalet tehlikelerinden kurtulmaya vesile olur. İslâmiyetini muhafaza ederler.
Hem bir hadîs-i şerif ferman ediyor ki:
اَبِى الْبَنَاتِ مَرْزُوقٌ
Yani “Kızların babasının rızkına bereket düşer.”
Demek kız çocukları âhir zamanda çoğalır. Hem mübarek ve rızıkları bereketli olur. Ben çok zaman evvel bu nevi hadîslerin sırrını bilmiyordum. Cenab-ı Hakk’a şükür ki bu âhirde bir derece o sırrı anladım…”
(devamı için bkz Hanımlar Rehberi Shf:23)
Peygamber Efendimiz (asm), Buharî’de geçen bir hadiste, 3 kız çocuğunu dindar yetiştirip evlendiren anne-babanın cennete gideceklerini müjde buyurmuştur.
Kur’an ile barışık olmayan mimsiz medeniyet, maalesef bîçare kadınları mebzul meta(ucuz bir mal) ve âlet-i hevesat hükmüne getirmiştir. Onları yuvalarından çıkarıp insanları da baştan çıkarmıştır. Serbesti-i Nisvan-Hürriyet-i Nisvan (Kadın özgürlükleri-Feminizm) unvanları altında, onların hukuklarını savunma adı altında o hukukları payimal etmiştir!
Günümüzde kadın; cikletten(!) tutun da ta araba lastiğine(!) varıncaya kadar tüm reklam ürünlerinde kullanılan basit bir reklam aracı olmaktan öteye geçememiştir!
Yüce Rabbimiz Kur’an’da “Tesettür” emriyle, kadınların hayâ perdelerini takmalarını emretmiş ve bu sayede kocaları nezdinde eşsiz birer pırlanta sayılan ve birer şefkat madeni olan o mübarek taifenin haklarını koruma ve güvence altına almış ve perdelerine sarılı kalmalarını ve güzelliklerini de sadece kendi eşlerine göstermelerini emretmiştir.
Tesettür ile ilgili iki ayet vardır; bunlardan birisi şudur:
–Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına, müminlerin hanımlarına söyle: Evlerinden çıktıklarında cilbablarını (dış örtülerini) üzerlerine alsınlar”
(Ahzab Suresi, 59)
Üstad Hazretleri bu ayette geçen “cilbab” ın “çarşaf” olduğunu belirtmiştir.
Diğer ayet de Nur Suresi 31. ayetidir.
Dinimiz, anne-baba hakkına riayet etmemeyi de 7 büyük günahtan biri olarak saymış ve Peygamber Efendimiz (asm) de, ana hakkıyla alakalı olarak:
“Cennet, annelerin ayakları altındadır.” buyurmuştur (Suyuti; El Camius-Sağir)
Kadının İslâm dinindeki yeri ve değeri ile alakalı o kadar çok misaller var ki; biz burada sadece bir kısmını dile getirmeye çalıştık.
Peygamber Efendimiz (asm)’e ilk vahiy geldiği zaman; bu durumu ilk önce eşi Hz Hatice ile paylaşmış ve ondan büyük bir destek görmüş ve Hatice validemiz, ilk Müslüman kadın olmak şerefine nail olmuştur.
Bakın; fedakâr bir eş ve anne olan Hacer validemizin eşi Hz İbrahim (as)’in gidişini, onları yalnız bırakışını; büyük bir teslimiyet, metanet ve sabırla karşılaması ve çocuğu İsmail için Safa-Merve arasında koşuşturması Rabbimizin rızasını o kadar celbetmiştir ki, binlerce yıldan beri tüm müslümanlar hem Hacc’da hem umrede “Sa’y denilen o rüknü yerine getirmekte, bir kadının fedakar bir annenin yavrusu için çırpınışlarını, koşuşturmasını taklit etmektedirler.
Bakınız hanımların, kocalarına vermeleri gereken destekle alakalı olarak İşarat-ül İ’caz kitabında şu ifadelere yer verilmiştir:
“Evet insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.
Evet bir işde mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun,ister ki birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.
Kalblerin en latîfi, en şefiki; kısm-ı sâni ile tabir edilen kadın kalbidir.
Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, surî ve zahirî olan arkadaşlığı samimîleştiren; kadının iffetiyle ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır….
İnsan bir refikaya veya bir refike muhtaçtır ki tarafeyn aralarında, hayatlarına lâzım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetlerini tahfif etsinler ve gamlı kederli zamanlarını, ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zâten dünyada insanların tam ünsiyeti ancak refikasıyla olur.”
(İşarat-ül İ’caz Shf:145-147)
Üstad Bedîüzzaman Said Nursi Hazretleri en tesirli dersini validesinden aldığını söylemektedir.
Meselâ Hz İsa (as)’nın yetişmesinde en büyük hisse elbette iffetli vâlidesi Hz Meryem’e aittir:
“Evet insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun vâlidesidir. Bu münasebetle ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu manayı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.”
(devamı için bkz Lem’alar Shf:200)
Kadını güzelleştiren asıl şeyin “adab-ı Kur’aniye” olduğunu belirtip şöyle demiştir:
“Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur’aniye zînetiyle o cemal güzelleştirilse o fâni hüsün, manen bâki kalacağı ve Cennet’te hurilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat’iyyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre mikdar aklı varsa bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak…”
(Gençlik Rehberi Shf:26)
Ve bu mübarek taifeyi ifsad edenlere karşı da şöyle demiştir:
“…….mübarek taife-i nisaiye, fıtraten yüksek ahlâka menşe’ olduğu gibi;
fısk ve sefahette dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir.
Demek onlar daire-i terbiye-i İslâmiye içinde, mes’ud bir aile hayatını geçirmeğe mahsus bir nevi mübarek mahlukturlar.
Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar!
Allah,bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin, âmîn.”
(devami için bkz Lem’alar Shf:203)
Yazımızı yine Üstad Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin bir tavsiyesi ile noktalamak istiyorum:
“Aziz hemşirelerim, kat’iyyen biliniz ki: Daire-i meşruanın haricindeki zevklerde, lezzetlerde; on derece onlardan ziyade elemler ve zahmetler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kuvvetli delillerle, hâdisatlarla isbat etmiştir. Uzun tafsilatı Risale-i Nur’da bulabilirsiniz.
Ezcümle: Küçük Sözlerden Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberi benim bedelime sizlere tam bu hakikatı gösterecek. Onun için daire-i meşruadaki keyfe iktifa ediniz ve kanaat getiriniz.
Sizin hanenizdeki masum evlâdlarınızla masumane sohbet; yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir…”
اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nursî
(devamı için bkz Lem’alar Shf:203)
Allah’a emanet olunuz…
Araştırmacı Yazar
Sinan Yaman