Bediüzzaman Said Nursî, “Şefkat Tokatları Risalesi” olarak isimlendirdiği Onuncu Lem’ada Âl-i İmran Suresinin 30. ayetinin bir sırrını hizmet-i Kur’aniye çerçevesinde tefsir eder. Risalenin 1934 yılında yazıldığı tahmin edilmektedir.[1] Bu tarih, Risale-i Nurların Barla’da intişara başladığı tarihten(1926) sekiz yıl sonradır. Haliyle, Şefkat Tokatları Risalesinde ismi geçen bütün Nur Talebeleri Isparta’nın nahiye, köy ve ilçesi gibi muhtelif yerlerindendir. Necmettin Şahiner, Son Şahitler I – Bediüzzaman Said Nursî’yi Anlatıyor adlı eserinde bu risalede geçen isimleri Barla Şahitleri olarak tasnif eder.[2]
Şefkat Tokatları Risalesi okunduğunda Nur Hizmetinin hususî dairesini ilgilendiriyor gibi gözükür ancak Üstad bu risaleyi de Kur’an’ın bir ayetinin sırrının tefsiri olarak oluşturur. Kur’anla irtibatı her zaman kurar.
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَراًۚۛ وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍۚۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَداً بَعٖيداًؕ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُؕ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِࣖ
“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.”( Âl-i İmrân Sûresi, 30)[3]
Âl-i İmrân, Peygamberimizin Medine dönemi surelerindendir. Ayetin tefsiri ile ilgili olarak; “Burada ‘tergîb’ (özendirme) ve ‘terhîb’ (caydırma) bir arada yer almış, bu dünyadaki hiçbir davranışın karşılıksız kalmayacağı belirtildikten sonra, bütün hakikatlerin ortaya çıkacağı o günde kişinin yaptığı kötülüklerden duyacağı pişmanlık ve mahcubiyet tasvir edilmiştir. Kişinin önünde hazır bulacağı şey, davranışlarının karşılığı ya da amel defteri şeklinde yorumlanmıştır.”[4]
Tefsirde surenin konuları sıralanırken “Diğer taraftan Müslümanlara da yüce Allah’ın lutfettiği nimetler hatırlatılıp, düşmanların tuzaklarına düşmemeleri ve üstlendikleri misyonun bilincinde olmaları gerektiği hatırlatılmaktadır.”[5] Şefkat Tokatlarında hizmet-i kudsiye ve Kur’aniyede gösterilen füturların sebep ve sonuçlarının örneklenmesi, risalenin bu ayetin içeriği ile uygunluğuna delildir.
Şefkat Tokatları
“Şefkat tokatları” kavramsallaştırması, Âl-i İmrân suresinin 30. Ayetinin sonunda geçen “v’allâhu ra’ûfun bi’l-‘ibâd (Allah kullarına çok şefkatlidir)” ifadesinden mülhem, muhtemelen Bediüzzaman’a aittir. Ayette geçen er-ra’ûf (الرؤف) Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biridir. “Allah’ın zâtî sıfatları içinde yer alan raûf; rahmân, rahîm, latîf ve vedûd isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.”[6] Sözlükte “şefkat ve merhamet etmek” mânasındaki re’fet kökünden türeyen raûf kelimesi “kalbi dayanamayacak derecede merhametli” demektir. Dil âlimleri re’fetin rahmetten daha güçlü bir şefkat duygusunu ifade ettiğini belirtir.[…] rahmet daha çok kişiye sevinç verici imkânlar sağlamayı, re’fet ise ondaki sıkıntıları ortadan kaldırmayı ifade eder. […]Bazı esmâ-i hüsnâ âlimlerinin raûf isminin muhtevasını incelerken kullandıkları üslûp, onların ilâhî re’fetle annenin evlâdına karşı taşıdığı derin şefkat duygusu arasında paralellik kurduklarını göstermektedir. Anne yüreği evlâdına ağır bir işin yüklenmesine ve onun tahammülü güç bir sıkıntıya mâruz bırakılmasına nasıl rıza göstermezse ilâhî re’fet de şefkate lâyık olan insanların maddî ve mânevî sıkıntılara uğramasına müsaade etmez.”[7]
Esmâ-i hüsnâdan Raûf isminden hareketle “şefkat tokatları” isimlendirmesinin yapılması, risale okunduğunda ne kadar isabetli olduğu görülür. Buradan “Nur Talebelerinin istemeden yaptıkları hataları, Raûf isminin tecellisi ile afva mazhardır” örtülü iletisi çıkarılabilir.
Bediüzzaman, bahsi geçen risalede şefkat tokatlarını şöyle tarif eder: “Hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarımın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde yedikleri şefkat tokatları”.(s.40) Aynı yerde devamla, bunların hizmet-i kudsiyenin kerameti olarak niteleyerek üç yönünün bulunduğunu açıklar:1) O hizmeti ihzâr etmek ve hâdimlerini o hizmete sevk etmek ciheti, 2) Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini def edip, onları tokatlamaktır, 3) Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Üçüncü nev’, en hafif şefkat tokadıdır.
“Şefkat tokadı; sevenin, sevdiğine, sevgi eksenli, onu doğru yola getirme maksadıyla, kulağını çekme, azarlama mânâsına gelen tatlı bir ikazdır. Müminlerin bu dünyada başına gelen musibetler bu anlamda değerlendirilebilir.”[8]
Şefkat tokadına mukabil “zecr tokadı” tabiri vardır ki “Zecr tokadı, şefkat tokadının tersidir. Şefkat tokadı, dairede iyi tutunmak için atılmış İlahi bir ikaz iken, zecr tokadı daireden belirgin bir şekilde uzaklaşması için atılmış İlahi bir cezadır. Öyle ise zecr tokadına “insanların kasdi hatalarına atılmış şefkatsiz bir tokattır” diyebiliriz.”[9] Diğer bir ifadeyle; şefkat tokatı, uyarı, ikaz, hatırlatma, yanlışı fark ettirme gibi işlevlere sahipken zecr tokadı bir cezalandırma olup şefkat tokadının aksi ve daha fazlasıdır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Muallimliği
Hulusi Yahyagil, Bediüzzaman’a yazdığı mektupların birinde onu “üstad” olarak kabul etmesini kararlı bir şekilde dile getirir. Üstad kelimesinin “muallim” manası da taşıdığı dikkate alınırsa öğretmenlerle ilgili bu çalışmamızda onun da yer alması anlaşılır.
Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, Tarîkat zamanı değil, İmanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit Namazını hakkıyla eda et, Namazın nihayetindeki Tesbihleri yap, İttiba’-ı Sünnet et, yedi kebairi işleme Dersini vermiştir. Ben gerek bu Derse, gerek Risalet-ün Nur ile verilen Derslere, Kur´ân’dan istinbat buyurarak gösterdiği Hakikatlere karşı Allah’ın tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece Hakikat Dersini veren bu Zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim.[10]
Bediüzzaman Onuncu Lem’ada 16 talebesinin yediği şefkat tokatlarını 14 maddede anlatır.[11] Bu metinde muallim olan, hayatının bir vaktinde öğretmenlik yapan ya da asıl meşguliyeti ile birlikte aynı zamanda öğretmenlik de yapan nur talebelerine gelen tokatlar ele alınarak günümüzle irtibatlandırmaya çalışılacaktır. Yine bu çalışma, Risale-i Nuru anlama çabasının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
ŞEFKAT TOKATLARININ MUALLİMLERİ[12]
Onuncu Lem’a incelendiğinde bu çalışmanın maksatları doğrultusunda aşağıdaki tablonun oluştuğu görülür:
Anlatıldığı Madde | Nur Talebesi | Öğretmenlikle ilgisi |
1 | SAİD NURSÎ | Mürşid, üstad, molla, hocaefendi… |
2 | Abdülmecid Ünlükul (1884-1967) (Bediüzzaman’ın öz kardeşi) | Arapça Öğretmenliği (Diyarbakır Askerî Rüştiyesi) Öğretmenlik(Van) |
7 | Şamlı Hâfız Mehmed Tevfik GÖKSU (1889/İstanbul – 1965/Barla) | Cami imam-hatipliği, Kur’ân-ı Kerim tilaveti muallimliği, farklı okul türlerinde öğretmenlik(Şam, İstanbul/Üsküdar) |
12 | Muallim Galib Ahmed Gâlib Keskin(1900-1940) Yalvaçlı | Hattat ve şâir olan Ahmed Gâlip Keskin, Üstad Bediüzzamanın talebelerindendir. Risale-i Nur Külliyatında Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında yazdığı bazı manzumeleri yer almıştır. 1900 yılında Yalvaç’ta doğan Ahmed Gâlip’in asıl mesleği öğretmenliktir. |
13 | Hafız Hâlid TEKİN (1897/Barla – 1946/İstanbul) | Hafız Halid Tekin önceleri ilkokul öğretmeni idi. Isparta’nın Sütçüler kasabasında ve Eğirdir’in İlâma köyünde vazife yaptı. Öğretmenliği bıraktıktan sonra da Barla’nın Pazar Camiinde imamlık yapmaya başladı.. |
Bediüzzaman Said Nursî, kendisi ile ilgili kısımda diğer talebeleri için de geçerli olacak şefkat tokatına sebep genel bir kuralı açıklar: “Her ne vakit Hizmete fütur verir, “neme lâzım” deyip hususî nefsime aid işlerle meşgul olduğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatım geliyor ki; ihmalimden tokat yedim. Çünki hangi maksadım beni iğfale sevketmiş ise, onun aksi ile tokat yerdim. Sair hâlis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede ede, benim gibi hangi maksad için ihmal etmişse, onun aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden kanaatımız gelmiş ki: O hâdiseler, Hizmet-i Kur’aniyenin Kerametindendir.”(s:41). Kısaca, nefse ait işler, hizmetin ihmaline sebep olduğundan tokat geliyor; o tokat da maksadın aksidir. Üstadın kendisine gelen tokatlara gösterdiği sebepler ilginçtir: “Van’da Ders-i Hakaik-i Kur’aniye ile meşgul olduğum miktarca Şeyh Said hâdisatı zamanında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki “neme lâzım” dedim, kendi nefsimi düşündüm. Âhiretimi kurtarmak için Erek Dağı’nda harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebebsiz beni aldılar nefyettiler. Burdur’a getirildim.”(s: 41). Üstad, ahiretini kurtarmak için inzivaya çekilmeyi, nefse hizmet olarak görüyor.Başka bir yerdebu manayı açarak feragatin en yükseğini gösterir:
“… ben ilân etmişim ki; dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u değil dünya siyasetine, belki kemalât-ı manevîye ve makamat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi.. herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve Cehennem’den kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlahî ve rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye âlet etmemek, bu zamanda Nur’un hakikî kuvveti olan sırr-ı ihlas-ı hakikîyi muhafaza etmeye beni mecbur etmiş ki: Sıddık-ı Ekber (R.A.) dediği olan “Mü’minler Cehennem’e gitmemek için Allah’tan isterim, benim vücudum Cehennem’de büyüsün ki, onların yerine azab çeksin” diye söylediği kudsî fedakârlığının bir zerresini ben de kendime kazandırmak için, İman ile Cehennem’den birkaç adamın kurtulmaları için Cehennem’e girmeyi kabul ederim demişim.”(Emirdağ Lahikası II, 152)
Yine “Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız Âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti. Hizmet-i Kur’aniyede muvakkat fütur geldi; aks-i maksadımla tokat yedim.”(s. 41) diyerek Burdur’dan Isparta’ya; devamında aynı halin tekrarı dolayısıyla Isparta’dan Barla’ya nefyini tokat olarak gösterir.
ABDÜLMECİD ÜNLÜKUL
Bediüzzaman “öz kardeşim ve en birinci ve yüksek ve fedakâr bir talebem olan Abdülmecid” dediği Abdülmecid Ünlükul’a gelen şefkat tokadını anlatır: “Hizmet-i Kur’aniyenin daha revaçlı bir yeri olan hududa[13] gitmekliğim için arzumun hilafına olarak teşebbüs edenlere, ictihadınca güya menfaatim için iştirak etmedi, re’y vermedi. Güya ben hududa gitseydim, hem Hizmet-i Kur-‘aniye siyasetsiz, safi olmayacak, hem onu Van’dan çıkaracak idiler diye iştirak etmedi. Maksadının aksiyle şefkatli bir tokat yedi.”(s:42).
Bu ifadelerden Bediüzzaman’ın Risale-i Nur te’lifinden önce de (1926 öncesi) iman ve Kur’an hizmetini ifa ettiği görülür ve Abdülmecid Efendi, onun bu hizmetinin farkında olarak onun hududa gelmesini tasvip etmediği anlaşılmaktadır.
Abdülmecid ÜNLÜKUL(1884-1967): Bediüzzaman’ın öz kardeşidir. Diyarbakır Askerî Rüştiyesinde Arapça öğretmenliği yaptı. Diyarbakır’dan sonra döndüğü Van’da öğretmenliğe devam eder(1920 – 1927). Şeyh Said Hadisesinden(1925) sonra öğretmenlik görevinden alınarak Ergani’ye geçer(1927).
Abdülmecid Efendiye gelen tokadın sebebi olarak; hizmet-i Kur’aniyenin maslahatını düşünmemek olduğu anlaşılıyor. Ayrılmak istemediği Van’a bir daha dönemez. Ergani, Malatya, Ürgüp ve Konya’da öğretmenlik, esnaflık ve müftülük yapar. Mezarı Konya’dadır.
ŞAMLI HAFIZ TEVFİK
Subay olan babasının görevi icabı Şam’da 20 yıl kaldığı için Şamlı Hafız Tevfik diye bilinen Mehmed Tevfik GÖKSU, Üsküdar doğumludur. (1889/İstanbul – 1965/Barla) cami imam-hatipliği, Kur’ân-ı Kerim tilaveti muallimliği, farklı okul türlerinde öğretmenlik(Şam, İstanbul/Üsküdar)
Hizmet-i Kur’aniyede fütur verecek iki harekâtı sebebiyle şefkati yediğini belirtir:
Biri; hatt-ı Arabiyesinin Kur’ana bir derece uygunluğu noktasında nefsine pay çıkarır. “…benim Hatt-ı Arabiyem Kur’ana bir derece uygun bir tarzda ihsan edilmişti. Üstadım en evvel üç cüz’ bana yazdırmakla sair arkadaşlarıma taksim etti. Kur’an yazmak iştiyakı, Risalelerin tebyiz ve tesvidindeki Hizmetime arzumu kırdı. Hem Arabî Hattı bulunmayan sair arkadaşlara tefevvuk edeceğim diye gururkârane bir tavırda bulundum.[…] İşte bu hatama göre fevkalâde hiç hatıra gelmeyen bir tokat yedim. En az Arabî Hattı olan bir kardeşime (Hüsrev’e) yetişemedim.”(s: 43-44).
Tahsilini İstanbul’da tamamlamış ve yine mektep medrese gibi pek çok eski yeni okulların bulunduğu, ilim merkezi İstanbul ve Şam’da öğretmenlik yapmış biri olarak medar-ı imtiyaz vasıflara sahip Hafız Tevfik, beraberindeki hizmet arkadaşlarından hatt-ı Arabiyedeki tefevvukunu tahdis-i nimet suretinde değerlendirmeyip -kendi ifadesiyle- “gururkârâne bir tavır”da bulununca tokada müstehak olur. En iyi olduğu beceride en az Arabî hattı olan kardeşine(Hüsrev Altunbaşak) yetişemez. Bu örnek vakayı genelleştirdiğimizde “en iyi olduğumuz beceri/alan/ilgileri hizmet-i imaniye ve Kur’aniye çizgisinde kullanmalı; nefse pay çıkarılmamalı ya da tahdis-i nimet suretinde izharına gidilmeli.”.
Şamlı Hafız Tevfik’in şefkat tokadının ikinci sebebi: iki vaziyetin hizmet-i Kur’aniyedeki kemal-i ihlası ve sırf livechillah olan hizmeti ihlal ettiğini ifade eder. “…ben bu memlekette garib hükmündeyim, garibim. Hem şekva olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaata riayet etmediğimden fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilata mecbur olduğumdan ̶ Cenab-ı Hak afvetsin ̶ mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. […]Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber Hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.[…] O tokat da şudur: Sekiz senedir ben, Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar Nurlardan istifade edemedim”(s:44). Sekiz ay istifade edememesine sebep tasannu, temellük, tezellül zulmetleri olduğunu, bunların Nurların hakikatleri ile birleşemediğini belirtir. İktisad ve kanaata riayet etmemekliği, ve neticesi olarak fakr-ı halini gizlemek için sosyal çevresinde kendisini olduğundan farklı gösterme çabasının(riya ve tabasbus) hizmeti ve hizmet-i Kur’aniyedeki ihlası zedelediğini anlatır.
MUALLİM GALİP
Yalvaçlı doğumlu, hattat ve şâir olan Ahmed Gâlip Keskin(1900-1940), Üstad Bediüzzamanın Barla dönemi talebelerindendir. Risale-i Nur Külliyatında Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında yazdığı bazı manzumeleri yer almıştır. Ahmed Gâlip’in asıl mesleği öğretmenliktir.
ON İKİNCİSİ: Muallim Galib’dir (R.H.). Evet bu zât, sadıkane ve takdirkârane, Risalelerin tebyizinde çok Hizmet etti ve hiçbir müşkilât karşısında za’f göstermedi. Ekser günlerde geliyordu, kemal-i şevk ile dinliyordu ve istinsah ediyordu.
Risalelere ve hizmetinin iştiyakı anlatıldıktan sonra şefkat tokadı anlatılır: “Sonra kendine, otuz lira ücret mukabilinde umum Sözler’i ve Mektubat’ı yazdırdı. Onun maksadı, memleketinde neşretmek ve hem hemşehrilerini tenvir etmek idi. Sonra bazı düşünceler neticesinde Risaleleri tasavvur ettiği gibi neşretmedi, sandığa bıraktı. Birden elîm bir hâdise yüzünden bir sene gam ve gussa çekti. Risalelerin neşri ile ona adavet edecek resmî birkaç düşmanlara bedel, zalim insafsız çok düşmanları buldu; bir kısım dostlarını kaybetti.(s:45-46)
Asıl mesleği -ünvanından da anlaşılacağı gibi- öğretmenlik olan Muallim Gâlib, iyi bir hattat ve şairdir. Risaleleri anlama, yazma(tebyiz), dinleme ve çoğaltmada(istinsah) ileridedir. Kendisi için çok para verip Sözler’i ve Mektubat’ı yazdırır. Ancak maksadı Risaleleri memleketinde neşretmek ve hemşehrilerini tenvir etmek iken tasavvur ettiği gibi yapmaz; resmi kişilerden çekinerek kitapları sandığa kor.Hizmetlerin başlatılması, sürdürülmesi ve devamında çalıştığımız kurum/kuruluşun amirlerinden ve çalışanlarından çekinmek bugün için de hizmetlerin yürütülmesinden en büyük bir sebeptir. Öğretmenlerin okul yönetiminden sakınması buna somut bir durumdur.
HAFIZ HÂLİD TEKİN
Hafız Hâlid TEKİN (1897/Barla – 1946/İstanbul). Önceleri ilkokul öğretmeni idi. Isparta’nın Sütçüler kasabasında ve Eğirdir’in İlâma köyünde vazife yaptı. Öğretmenliği bıraktıktan sonra da Barla’nın Pazar Camiinde imamlık yapmaya başladı.
“Üstadımın hizmet-i Kur’aniyede neşrettiği âsârın tesvidinde hararetli bir surette bulunduğum zaman mahallemizde bir câmi imamlığı vardı. Eski kisve-i ilmiyemi, sarığı bağlamak niyetiyle muvakkaten o hizmete fütur verip, bilmeyerek çekildim. Maksadımın aksiyle şefkatli bir tokat yedim. Sekiz-dokuz ay imamlık ettiğim halde, müftünün çok va’dlerine rağmen, fevkalâde bir surette sarığı saramadım.”(s:46)
“Ben Üstadımın hem bir muhatabı, hem bir müsevvidi idim. Benim çekilmem ile tesvid hususunda sıkıntı çekmişti.”(s:46) diyerek hizmet-i kudsiyede sebep olduğu sıkıntıyı dile getirir.
[1] Bk. https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyatinin-telif-tarihleri-hakkinda-kronolojik-bilgi-verir-misiniz, https://risale.online/soru-cevap/risalelerin-telif-tarihleri
[2] Necmettin Şahiner, Son Şahitler I Bediüzzaman Said Nursî’yi Anlatıyor, Nesil Yayınları, 17. Baskı, 2005, İstanbul.
[3] Türkiye Diyanet Vakfı, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli,Hazırlayanlar: Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Prof. Dr. Ali ÖZEK ve diğerleri, 2016.
[4] Bk. Kur’an Yolu Tefsiri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Cilt: 1 Sayfa: 541
[5] https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/3-al-i-imran-suresi
[6] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Raûf maddesi, 34. Cilt, s.468. Madde yazarı: Bekir Topaloğlu.
[7] Ay. Yer.
[8] https://sorularlaislamiyet.com/sefkat-tokadi-nedir
[9] https://sorularlarisale.com/zecr-tokati-nedir-ornek-verebilir-misiniz
[10] Barla Lahikası, s. 29.
[11] Üç Mustafa’nın(Mustafa Çavuş, Mustafa, Hafız Mustafa) yediği şefkat tokatları tek madde olarak yazılmıştır(14. Madde).
[12] Metinde bahsi geçen Nur Talebeleriyle ilgili biyografik bilgiler ve tarihler için çevrimiçi şu kaynaklardan yararlanılmıştır: https://sorularlarisale.com/, https://www.risaleinurenstitusu.org/bediuzzaman-said-nursinin-kronolojik-hayati/, https://nurpedia.org/, https://risale.online/soru-cevap/risalelerin-telif-tarihleri, Necmettin Şahiner’in Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursî’yi Anlatıyor adlı seri kitabının I. Cildinden de bolca yararlanılmıştır.
[13] Kaynaklarda Abdülmecid Efendinin Üstadın gelmesini istemediği “hudud”la kast edilenin Van vilayeti olduğu belirtilir. (https://sorularlarisale.com/abdulmecid-agabeyin-sefkat-tokadindaki-huduttan-maksat-nedir-vanda-hizmet-edilmesine-neden-sicak-bakmiyor )